Bir öykü yazmak

22 Ocak 2009 Perşembe

“O” harfinin içinden geçip gizli bahçemizde buluşmalarımız geldi aklıma. “I” ve “İ” harflerinin tepelerine yaptığımız “P” harfinden evlerimizde şiircilik oynardık. ki U ve Ü manzaralı olan bu evlerde seninle şiirleşmelerden yorgun düşüp seni uyurken izlediğimde tenin “Ğ” harfli az kullanılmış hisler kokardı.


Sen: Aşkım kırmızı’mı gördün mü?

Ben: Canım en son Kuskus’un ağzındaydı.

Sen: Ne? Nasıl izin verirsin?

Ben: İzin verdiğimi söylemedim ki. Gördüğüm şeyi anlatıyorum.

Sen: Ben şimdi bu resmi nasıl tamamlayacağım? Söyler misin bana?

Ben: Aşkım şu “K” harfini alıp ondan yapabilirsin.

Sen: Ben “K” harfini falan istemiyorum. Kırmızımı istiyorum.

Ben: Canım rica ediyorum şuan bir yazıyla uğraşıyorum.

Sen: Hem sen o kâğıdın içinde ne arıyorsun?

Ben: Kalem içeri düştü de onu alıyorum. Aşkım?

Sen: Efendim?

Ben: Hani senin geçen söylemeyi unuttuğum cümle vardı ya…

Sen: Evet?

Ben: Sanırım buraya düşmüş.

Sen: Onu da bir zahmet al o zaman.

Ben: Peki.

Rakamlardan şiir yazabildiğimi öğrendim. Mesela üç (3) rakamına merdiven dayayıp “B” harfi yapabilmeyi senden öğrendim. O harfin en tepesine çıkıp sen fikrimde sımsıkı sarılmışken cümlelerime seninle şiir-batımını izlemek sana âşık olmakla birdir. “C” harfinin içinde uyurken nasıl da güzeldin. Sırf sen uyanmayasın diye “Ç” harfinin sesini kısıp bir masalın içinde seni beklerdim. Bir akşam seninle alfabeyi dekore ederken “C” harfini ters çevirip duvara dayadığımızda “D” harfini elde etmiştik. Sonra o harfin içinde senin çizimlerini saklamıştık.

Sen: Aşkım şunu tutar mısın?

Ben: Bu ne?

Sen: Yeni resim için bir fikir.

Ben: Ama ben şuan bir yazıyla uğraşıyorum canım görmüyor musun?

Sen: Şövaleyi hemen getireceğim az bekle lütfen. Ben cümlemi bitirmeden gelirim.

Ben: Şövale nerde ki?

Sen: Geçen saklambaç oynarken içine saklanmıştım ya… Sende mızıkçılık yaptım diye şövaleyi Bosch’un resimlerinden birinin içine saklamıştın. Aşk olsun ama canım ya ben de içinde olsaydım?

Ben: Aslında seni Setowski’nin resimlerinin içine saklamak lazım. Sen beni Kandinski’nin resimlerine içine atarken iyiydi.

Sen: Tamam, tamam… “Dur hemen geliyorum” demeden geldim işte. Tamam, sen yazmaya devam et.


Renk ağacımıza çıkmak için kullandığımız üçayaklı merdivenin bir ayağını çıkartıp “E” harfi yapmak da senin fikrindi. Ki erguvan mavisi senin gülüşün kokardı. Bense “E” harfinin bir çizgisini çıkartıp senin için “F” yapmıştım. F’nin kıyılarında oturup “L” harfinden oltamızla kaç sesli harf yakaladığımızı anımsamıyorum bile. Sen “K” harfinin yüzeyinde noktalama işaretlerini sektirirdin. Ki soru işaretlerini nasıl sektirdiğini hâlâ da anlayabilmiş değilim. Ben ki virgülleri bir sektirmekte zorlanan biriyim. Hatta parantezleri sektirirken “M” balıklarını cümle içinde bile kullanırdın.

Ben: Aşkım “N” harfim nerde?

Sen: Makineye attım canım.

Ben: Ne?

Sen: Çamaşır makinesinde…

Ben: Neden?

Sen: Dün akşam “N” harfini karşı komşumuz olan İngilizce’ye gönderip “w” isteyen sen değil miydin?

Ben: Evet bendim.

Sen: Harfcağız “W” harfini görünce sevdalanmış. Ailesiyle “Bizim “N”ye verilecek harfimiz yok” deyince kendine bir çizgi çekip W’ye dönüştürmek istemiş. Ama başarısız olmuş. Hayli kirlenmiş bunu yaparken de. Ben de makineye attım. Birazdan çıkartıp çizgili kâğıtlardan birine asarım kuruması için.

En çok da “Ö” harfinin içine “T” harfinden salıncak kurup sallanmaları severdin. Ki hep en yükseğe çıkmak isterdin. Bense seni yüksek tonlarda sallardım. Ne zaman sallandığın “T” harfi aşağı inse müzik ağacından ellerinde bir nağmeyle inerdin. Müzik ağacının bulunduğu bahçenin bahçıvanı olan “Y” bizi az kovalamamıştı bu yüzden.


Sen: Aşkım şu “Z” harfini akort eder misin?

Ben: Akordu mu bozulmuş?

Sen: Evet. Cümle kurmaya çalıştıkça devrikleşiyor durmadan.

Ben: Tamam canım. Neye göre akort edeceğim ki şimdi?

Sen: Hım… “R” harfini dün akort etmiştik. Ona bakıp ayarlayabilirsin.

Ben: Ama geçenlerde “Ş” harfini “E” harfine göre akort etmiştik “Ş” kendini “E” zannediyordu.


Harfin yanındaki boşluğa çizgiyi dayayıp “A” harfine tırmanırdık. “V” harfinden uçurtmamızın kuyruğuna “S”den kuyruk yapıp “A” harfinin tepesinden uçururduk. Gökyüzü sesli bir harfe dönene kadar gülerdik seninle. Ve içimizin tüm harfleri aşkta sessiz bir melodiye dönerdi.




11 Ocak 2009
Güngören-İstanbul
Yunus Bektaşoğlu

0 yorum:

Yorum Gönder